Thursday, April 14, 2011

ikiz olmak

eksi sozlukte ikiz olmak diye bir entry vardı bende bir ikiz olarak dokturdum;

http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=ikiz+olmak 21 nolu entry

kiz-erkek ikiz, erkek taraf olarak yazıyorum...
bi kere cok dikkat cekersiniz. yas buyur arkadas cevresi degisir ve kardesinizin arkadaslarıyla tanısınca karsı taraftan bir sasırma tepkisi gelir. bunun sebebi herkes kardesinizin bir ikizi oldugunu biliyor ve neye bensediginizi merak ediyor olmasidir. biz bir birimize benzemedigimiz icin "aa hic benzemiyorsunu ki" tepkilerine alışığızdır mesela.
bize anlatılan bebeklikten baslayalım; daha ufacıkken aramızda bir lisan gelistirmisiz ki bunu kimse cozememis. evde cok eglenirmisiz dusunsenize devamlı bir arkadas evde. bir gün ben hasta olmusum ve annem kardesimde hasta olmasın diye anneannemi devreye sokarak kardesimi dis goreve gondermis. fakat kardesim anneannem nerye goturse mutlu olmamıs hep somurtmus ki cok neseli kizdir. bende evde bunalıma girmisim saklanbac oynadıgımız yerlere falan bakmısım sonra bi mutsuzluk cokmus. anneannem de annemi arayıp bu kız hasta galiba demis hic yuzu gulmuyo, annem de benim icinde aynı seyi soyleyince kardesim apar topar eve geri getirilmis. biz birbirimizi gorunce oyle bir sarılmısızki bizi oyle goren annem aglamıs, anneannem aglamıs... ve o gunden sonra bir daha bizi ayırmamaya karar vermisler.

buyuyup okula baslayınca devrin uzmanları anneme "aman sakın aynı sınıfa vermeyin" uyarısını yapmıs ve okul hayatımıza 1-a ve 1-c de ayrı olarak basladık. bunun ne kadar guzel bir sey oldugunu hazırlık c'den lise bire kadar aynı sınıfta olunca anladım. yaramaz cocuk ben ve prenses hazretleri o seklinde gecen ortaokul yıllarında aksam yemeginin konusu benim okulda yaptıgım turlu yaramazlıklar olmustur. kredili sistem sagolsun lise 2'den itibaren ozgur yıllarıma geri donmus ve sınıfta annelik taslayan bir insandan kurtulmustum.

lise yıllarına kadar genelde asırı kavga ederdik kavgalarda tekme, tokat yumruk ve hatta dirsek kullanıldıgından muay thai formatında gecerdi ve hakem bile araya giremezdi. neyseki cok uzun bir donem degildi.

daha sonra universiteydi evlilikti derken kardesim kendi yuvasını kurmustur. gecen yıllar icinde 6 ay kiralık olarak bizim şirkette görev alınca eski kavgaların işsel versiyonları yaşanmıştır. ama hiç önemli degildir şu anda hersey güllük, gülistanlıktır birbirimize her türlü destegi yapıp sıfır sikayet ve kavga modundayızdır. her derdimi veya mutlu olayımı ilk onla paylasırım bir iki günde bir telefonda konusur ve haftada bir de gorusmeye calısırız. en komik anlarımız anne ve babamızı cekisitirdigimiz anlarımızdır.

ha bu arada kardesimin iki kizi vardır ki onlar dunyada acık ara en cok sevdigim varliklardır. kardesimle ikiz olmamızdanmıdır nedir onları sadece yegenlerim olmaktan öte bir sekilde degerlendiririm.

Wednesday, April 21, 2010

Eyjafjallajokull

İlk başta çok sık görülmeyen bir doğa olayı olduğu için sempatiyle yaklaştım. Hatta bir kaç hafta önce tvde görüp imkanım olsa İzlanda'ya gidip canlı görmek istermiyidim acaba bile dedim kendi kendime.
Son zamanlarda yüksek teknoloji sebebiyle doğa olaylarından minimun etkilenmeye başladık hatta bu etkiyi unuttuk. Yağmurun hangi saatte yağacağını, karın kaç cm tutacığını, rüzgarın kaç mille eseceğini önceden biliyoruz artık.
Ama doğa o kadar da kolay çözülecek birşey değil. Kim tahmin ederdi İzlanda'da patlayan volkanın küllerinin insanların hayatını etkileyebileceğini? Neyseki bu sefer sadece insanların Avrupa'da mahsur(?)kalması ve bazı buna bağlı olaylarla bitiyor bütün bu kıyamet.
Bu sefer diyorum çünkü 1815'de Endonezya'da Tambora dağı patlayınca kül bulutlarının dünyaya etkisi ciddi olmuş. Kuzey Amerika yazı pas geçmiş, bazı yerlere Haziran ayında kar yağmış, göller yazın donmuş. Tarıma ürünlerinin verdiği zarar Avrupa'da açlığa sebep olmuş göçler başlamış. Gıda fiyatları tırmanınca isyanlar ve yağmalar olmuş. Çin'de ise pirinç hasatı yapılamamış Muson yağmurları gecikmiş ve çok büyük seller olmuş. Hindistan'da geciken muson yine sellere ve kolera salgınına sebep olmuş. Bu salgın Ganj nehri kıyılarından Moskovaya kadar ilerlemiş.
Bittimi? hayır sonraki iki yıl kışlar aşırı soğuk geçirmiş.

1812-14 arası patlayan volkanlardan cıkan küller Tambora'dan da çıkanlarla birleşince böyle bir döneme girmiş dünyamız. Benim şaşırdığım şey böyle milyonları etkileyen büyük doğa olaylarından şimdiye kadar neden haberimin olmadığı ve işin komik yanı bu mevsim değişikliğinin sebebini o zaman insanların bilmemesi...

Friday, April 9, 2010

Maket yapmak

Bremen

Viking

Malesef bir 15 sene kadar ara verdiğim hobim maket yapmak. 8-10 yaşlarında plastik gemiler, uçaklar ve metal arabalar yapardım. Saatlerce uğraşıp uçakları odamda iplerle asardım. Bu öyle birşey ki küsünce hiç oturasınız gelmiyor ama sevincede bırakamıyorsunuz, başından kalkamıyorsunuz. Aslında 3 sene önce geri dönüş temelini attım ve ahşap maket dünyasına adım attım. Fakat maketçi öyle zor bir maket verdiki yapamadım ve bıraktım. Fakat sonra Paravon Abim sağolsun ki kendisi büyük bir maket ustasıdır tuttu elimden 4.Levenette ki maket dükkanın içine attı beni. Dükkan küçük gibi düşünülmesin ufak bir market boyunda her tür maketin bulunabiliceği bir merkez adeta. Orda Artesania Latina diye bir maket markasıyla tanıştım. Her ayrıntıyı düşünmüş başlangıç için ideal bir kit aldım "Bremen". Daha sonra 4.leventteki yer ile aynı ürünleri satan Fulya'da ki herkesin bildiği meydandaki Kalyon Model evine yine gidip ikinci Artesania Latina'yı Tori'nin gazı ile "Viking" i aldım. Şu anda 3. yü yapıyorum "Sanson". Artesania'nın zorluk derecelendirmesine göre bir çapadan iki çapaya terfi etmiş bulunuyorum.

Sabıra dayalı işleri yapabilmek güzel bir his sonunda elde edilen bitirme hissi ise tarif edilemez.


Wednesday, March 17, 2010

Heineken Case Study

Case Study göründüğüne bakmadan seyredin bu kadar güzel düşünülmüş bir olay görmedim.



Monday, November 23, 2009

uyumak

Uyumayı severim, kim sevmezki? Ben daha çok severim. Her yerde, her zaman uyuyabilirim. Saatlerce uyku artık kalmadı, en fazla 6-7 saat. Gece uykusuna dalmadan krtik 15 dakikada her hangi bir rüya veya bir ses, gece uykusuna dalmamı en az bir saat erteleyebiliyor.
Gelelim dün geceye, manasız bir rüya ile uyanılıp nerdeyim ben diyerek ayıldıktan sonra zaten bir saat döneceğim belli. Ama bu bir saat havlama rekoru kıran köpek sayesinde iki saate çıktı. Bir köpek iki saat boyunca aynı ritimde havlarmı?? Topağcında mümkün. Bir ara artık böyle bir havlama düzeninin mümkün olamayacağına ve bir manyağın köpek havlaması kasetini yüksek sesle yayınladığını bile düşündüm. Sonra çıkıp gözümle köpeği görmeyi düşündüm kendimi zor tuttum. Sonuçta ya kaset bitti ya da köpeğin enerjisi, benim de gece uykusu dağıldı. Dörde doğru uyuyarak yeni bir haftanın enerjisini toplamaya doğru adımımı atmış oldum.

Friday, November 13, 2009

Contemporary Art

Son yıllarda etrafımda sanatsal kişiliği ön planda olan insanlar çıktı. Bu insanların evlerine atölyelerine gire çıka takip ettikleri dergileri ve kitaplarını karıştırdım. Değişik objelerin tasarımların olduğu bu yayınları ilgiyle inceledim. Şimdi de facebook'taki "friend"lerden birinin paste ettiği kendini contemporary art'a adamış blog sayfasını Google Reader'ıma ekledim. Bu harika blogta yeni çıkmış bir saatten, çok değişik tarzda evlere, koleksiyon için üretilmiş oyuncaklardan, kısa animasyonlara hatta mobilyalara! kadar çok değişik alanlarda içerik var ve hergün yeni postlar ekleniyor. Sanatsal olarak ne kadar değeri olduklarını bilemiyorum ama her gün bu yeni objeleri bakıyor ve insanoğlunun yaratıcılığının sınırsız olduğunu bir daha anlıyorum.

http://www.aarting.blogspot.com/

Not: bugün blog yavruladı artık iki adet harika sanatsal blog takip edebiliyorum...

http://www.iainclaridge.co.uk/blog/

Wednesday, November 4, 2009

Fransızca

Annem ve babam Fransız okulunda okuyup o kadar nefret etmişlerki bizi kardeşimle bu okullardan birine sokmadılar. İngilizce öğrenmemiz gerektiğine karar verip zaten ilkokulunda okuduğumuz Işık Lisesinde devam etmemizi sağladılar. Işık Lisesinde okumaktan her hangi bir pişmanlığım yoktur ve hayatımın en eğlenceli zamanlarını geçirdiğim yerdir.
Fransızca'ya dönersek son 5 seneye kadar sadece annem-babam bizden gizli konuşmak istediklerinde duyduğum bir dildi. Son yıllarda iş yaptığımız bu ülkenin insanları buralara çok gelir oldular ve haliyle bu insanlarla iş dışında da vakit geçiriyorum. İş konuşurken İngilizce akşam yemeklerinde "babam sağolsun" Fransızca konuşuluyor. Artık o kadar dinledim ki bazen anladığmı düşünmeye başlıyorum. Zaten Türkçe'de de Fransızca'dan geçmiş bir çok kelime var, ama bazıları nedense beni çok şaşırttı. "Kürdan" ilk şaşırtan kelime oldu, sonra babam Fransızca konuşurken metrekare dedi, baba dedim metrekare diyosun adam nerden anlayacak o Türkçe bir kelime... Değilmiş Fransızcadan ikinci bir kürdan vakası. Dün gece yine yemek, yine balıkçı, yine Fransızca muhabbet ben yine dinleyici. Bu sefer konu yemek manje kelimesi geçiyor ordan anlıyorum bir anda "meze" kelimesini kullandı annem. Yok artık dedim meze de mi Fransızca? Hemen sordum değilmiş. Nedense bir rahatlama geldi. Mezenin zaten İngilizcesi biraz şaibeli ne side dish ne de starter. Bu durumda annemin araya sokuşturduğu Türkçe kelimede hatası yok gibi gözüküyor.