Thursday, November 27, 2008

Yağmur


Bu sabah iş yerine girerken yan iş yerinden her gün merdivenlerde çay içen işçilerden birine 3 senedir ilk defa selam verdim ve o da bana dönüp "ne mübarek yağıyo"dedi. Bende ona dönüp kocaman bir güldüm; zayıf noktamdan vurmuştu yağmur manyağı birine denk gelmişti.

Bundan 15-20 sene önce bir kuraklık dalgası vurmuştu Türkiye'yi. Emel Sayın'ın Yağdır Mevlam Su şarkısı çıkmıştı, devamlı yağmur duasına çıkılıyordu, hatta uçaklarla yağmur bombası diye birşey atılıyordu bulutların üstüne. Bu dönem de su kesintileri çok fazlaydı ve hatırladığım kadarıyla su tankerleriyle çevre illerden, apartmanlara su gelirdi. İnsanlar kovalarda hatta küvetlerde bile su biriktirir olmuşlardı. Hatta yazlığa giderken küvetinde su bırakılan bir evi su gölden çekilmiş ve içinde kurbağa yumurtaları varmış diye kurbağlar basmış diye hikayeler bile dolaşıyordu. O zaman ki bu su sıkıntısı içime dert olmuştu ve kurak yazdan sonra ilk yağmuru hiç unutmam. Bir bahar akşamı teyzemin evinin önünde yağmura yakalanmştık, içimdeki mutluluğu şimdi bile hatırlarım oh be kuraklık bitti demiştim.

O zamandan kalma bilinç altıma işlenmiş bir kuraklık psikolojisi var sanırım, ne zaman yağmur yağarsa oh be bereket yağıyor diye içimden geçer. Barajlar % 200 dolu olsun ben yine o eski kuraklıktan kalma su tasarufu alışkanlıklarıma devam ederim sanırım.

Gördüğüm kadarıyla küresel ısınma sebepli bu yeni kuraklık dalgasıyla insanlar yağmurun değerini daha çok bilir oldu. Yağmurlu havada taksiye bindiğim anda taksiciyle ilk sohbet konusu "yağmur" ve klasik cümle "yağsın be abi, barajlar dolsun". Doluyoda! bu sene 2007 Kasım ayına göre istanbul barajları tam iki katı dolu. Umarım muson tipi bi başladımı durmayan yağmurlar bitmez.

Monday, November 24, 2008

Dirty Jobs with Peter Schmeichel


Evime kablo tv almama sebep olacak kadar eğlenceli bir program "Dirty Jobs with Peter Schmeichel".

Cuma akşamı Babaannemlerde oturuyorum salon çok ısındı migrenler bastı balkona çıktım lodosa yakalandım, çareyi içeri odalarda bulduğum bir 90 model generic bir tv'de buldum. Açtığım gibi yılan balıkları arasında tanıdık bir sima, Peter Schmeichel!. Ağ çekiyor, temizliyor, tekneyi suluyor, balık ayıklıyor, kesiyor vs vs... Meğersem bu bir program ve Peter'a pis işler yaptırıyorlar, o da zevkle yapıyor. Bir sonraki durak Rotterdam Liman'ında gemi motoru temizliyicileri, daha sonra Belçika'da bira fabrikası. Bütün bunlarda adamın girdiği pozisyonları yaptığı pis işleri anlatamam, hiç gocunmadan hepsini yapıyor ve bu arada biz de bira nasıl yapılır, yılan balığı sushimize girene kadar ne aşamalardan geçer, gemilerin makina daireleri nasıl temzilenir gibi bazı insanları hiç ilgilendirmeyecek ama bazı insanların aşırı dikkatini çekecek detayları öğrenmiş oluyoruz.

Muhtemelen bizim program yapımcılarının hiç aklına gelmeyecek bir program stili, biz x firarda, y ile geziyorum programlarına ve sunucularının iğrenç ingilizceleri ile eğlendirmeye çalışan sıfır yaratıcılıkla hazırlanan programlara alışığız!!

3 Türk Filmi

Büyük olasılıkla çok uzun zaman ol(a)mayacak birşey 3 kere üst üste sinemada Türk Filmine gitmek.

1 Issız Adam; Çağan Irmak'ın çok beğendiğim bir özelliği belli duyguları çok iyi vermesi. Bu sefer çapkın yanlız erkeklerin dışarıdan ne kadar güzel gözükse de ne kadar yanlız olduğunu göstermeye çalışmış ve başarılı olmuş. İnsanın seyredince evlenesi geliyor.

2 Osmanlı Cumhuriyeti: Neden bilmem üçlüden beni en etkileyeni diyebilirim, özgür yaşayan bir insan özgürlüğünün elinden alınmasının ne demek olduğunu, özgrülük elinden gidince anlayabiliyor malesef. Bu filmde bunun millet versiyonunu gördük iyi ki Atatürk ağaçtan düşmemiş dedirtti ve son saniyesinde baya bi duygulandım sadece o hissi yaşamak için gitmeye değer bir film olarak görüyorum.

3 Mustafa : Üzerinde çok tartışılan bu belgeseli NTV x gün x saat veriyor olsa oturup başına seyretme olasılığım az, DVD olarak zaten koleksyona katıcam ama DVD'sini koyup seyretme olasılığım daha az. Sinema da seyretme olasılığım ise % 100. İyiki de gitmişim ve Atatürk'ün bilmediğim yönleri de varmış diyebiliyorum artık. Zaten biliyorduk diye birşey yok önemli olan bildiklerimizi unutmamak, unutturmamak.

Bu arada "Dağ Başını Duman Almış" marşını Atatürk'ün yazdığını da bu belgeselde öğrendim. Bundan sonra Avrupa maçlarında daha bi zevkle söylicem.

Monday, November 17, 2008

Forma


Bir takımın forması herşeyidir. Eskiden takımın sezonda en fazla 2 forması olurdu biri de çok ekstra durumlar için diye hatırlıyorum. İşte öyle ekstra bi durumun yaşanıldığı bir maçtaki anım şöyledir: Seksenli yılların sonu pederle Ali Sami Yen'deyiz. Galatasaray - Zonguldakspor oynuyor. İlk yarı Galatasaray sahaya Zonguldakspor'un forma rengiden dolayı beyaz forma ile çıkıyor ama gereksiz çünkü Zonguldak mavi ağırlıklı formalarla. Belki o anda Galatasaray'ı beyaz forma ile görenler şaşırmış ve tribünlerden uğultular gelmişti hatırlayamıyorum. Fakat ilk yarı 0-0 bitmiş ve futbolcular soyunma odasına doğru ilerlerken Kapalı'dan gelen ses şuydu "FORMALARI DEĞİŞTİR BÜYÜK CİMBOMBOM". İkinci yarı sahaya takım sanki birinci yarı çıkıyormuşçasına koşarak Sarı-Kırmızı parçalı forma ile konfetiler arasında çıkmıştı. O güneşli günde parlayan Sarı-Kırmızı formaları hala dün gibi hatırlıyorum. Öyle bir hava gelmişti ki takıma 3 atıp maçı da almıştık. Umarım dünki forma değişikliği radikal olur bundan sonra Galatasaray ımızı parçalı formasıyla görmeye devam ederiz.

Friday, November 14, 2008

Servet'in maskesi


Dün gece sahada maskeli bir adam vardı, tabi herkes onu bir maskeli film karakterine benzetti. En klasigi Hannibal Lecter olmak üzere Batman'e kadar giden bir benzetme trafiği. Fakat ben ve Yom gibi azmedip "Farscape" seyredenlerin sayısı çok düşük olduğundan bu benzerliği az kişinin farket ettiğni tahmin ediyorum. Kim bilebilirdi ki Servet'tin Farscape'teki Scorpius hayranı olduğunu...

Monday, November 3, 2008

daddy cool - harry kewell



Bundan iki ay kadar önce Yom, Liverpool'un Harry'yi çağırışlarını bana mırıldanmıştı. Ertesi gün bir youtube araştırmasıyla olaya ikna olunca bir ay kadar beynimde çınlayan tezahüratı dün devre arasında stad DJ'nin bilerek mi bilmeden mi bilmiyorum ama Daddy cool u çalması ile artık gerçekleştiğini görmek enteresan oldu. Memlektte düğünde olmasa Yom da bu olayı canlı yaşayacaktı. Neyse başka tezahüratın doğuşunu yakalar artık.