Monday, November 23, 2009

uyumak

Uyumayı severim, kim sevmezki? Ben daha çok severim. Her yerde, her zaman uyuyabilirim. Saatlerce uyku artık kalmadı, en fazla 6-7 saat. Gece uykusuna dalmadan krtik 15 dakikada her hangi bir rüya veya bir ses, gece uykusuna dalmamı en az bir saat erteleyebiliyor.
Gelelim dün geceye, manasız bir rüya ile uyanılıp nerdeyim ben diyerek ayıldıktan sonra zaten bir saat döneceğim belli. Ama bu bir saat havlama rekoru kıran köpek sayesinde iki saate çıktı. Bir köpek iki saat boyunca aynı ritimde havlarmı?? Topağcında mümkün. Bir ara artık böyle bir havlama düzeninin mümkün olamayacağına ve bir manyağın köpek havlaması kasetini yüksek sesle yayınladığını bile düşündüm. Sonra çıkıp gözümle köpeği görmeyi düşündüm kendimi zor tuttum. Sonuçta ya kaset bitti ya da köpeğin enerjisi, benim de gece uykusu dağıldı. Dörde doğru uyuyarak yeni bir haftanın enerjisini toplamaya doğru adımımı atmış oldum.

Friday, November 13, 2009

Contemporary Art

Son yıllarda etrafımda sanatsal kişiliği ön planda olan insanlar çıktı. Bu insanların evlerine atölyelerine gire çıka takip ettikleri dergileri ve kitaplarını karıştırdım. Değişik objelerin tasarımların olduğu bu yayınları ilgiyle inceledim. Şimdi de facebook'taki "friend"lerden birinin paste ettiği kendini contemporary art'a adamış blog sayfasını Google Reader'ıma ekledim. Bu harika blogta yeni çıkmış bir saatten, çok değişik tarzda evlere, koleksiyon için üretilmiş oyuncaklardan, kısa animasyonlara hatta mobilyalara! kadar çok değişik alanlarda içerik var ve hergün yeni postlar ekleniyor. Sanatsal olarak ne kadar değeri olduklarını bilemiyorum ama her gün bu yeni objeleri bakıyor ve insanoğlunun yaratıcılığının sınırsız olduğunu bir daha anlıyorum.

http://www.aarting.blogspot.com/

Not: bugün blog yavruladı artık iki adet harika sanatsal blog takip edebiliyorum...

http://www.iainclaridge.co.uk/blog/

Wednesday, November 4, 2009

Fransızca

Annem ve babam Fransız okulunda okuyup o kadar nefret etmişlerki bizi kardeşimle bu okullardan birine sokmadılar. İngilizce öğrenmemiz gerektiğine karar verip zaten ilkokulunda okuduğumuz Işık Lisesinde devam etmemizi sağladılar. Işık Lisesinde okumaktan her hangi bir pişmanlığım yoktur ve hayatımın en eğlenceli zamanlarını geçirdiğim yerdir.
Fransızca'ya dönersek son 5 seneye kadar sadece annem-babam bizden gizli konuşmak istediklerinde duyduğum bir dildi. Son yıllarda iş yaptığımız bu ülkenin insanları buralara çok gelir oldular ve haliyle bu insanlarla iş dışında da vakit geçiriyorum. İş konuşurken İngilizce akşam yemeklerinde "babam sağolsun" Fransızca konuşuluyor. Artık o kadar dinledim ki bazen anladığmı düşünmeye başlıyorum. Zaten Türkçe'de de Fransızca'dan geçmiş bir çok kelime var, ama bazıları nedense beni çok şaşırttı. "Kürdan" ilk şaşırtan kelime oldu, sonra babam Fransızca konuşurken metrekare dedi, baba dedim metrekare diyosun adam nerden anlayacak o Türkçe bir kelime... Değilmiş Fransızcadan ikinci bir kürdan vakası. Dün gece yine yemek, yine balıkçı, yine Fransızca muhabbet ben yine dinleyici. Bu sefer konu yemek manje kelimesi geçiyor ordan anlıyorum bir anda "meze" kelimesini kullandı annem. Yok artık dedim meze de mi Fransızca? Hemen sordum değilmiş. Nedense bir rahatlama geldi. Mezenin zaten İngilizcesi biraz şaibeli ne side dish ne de starter. Bu durumda annemin araya sokuşturduğu Türkçe kelimede hatası yok gibi gözüküyor.