Başka hiç bir günün bu kadar özelliği yoktur. Hafta arası nasıl geçmişse geçsin cumartesi insan başka bir uyanır illaki arkadaşı, sevgilisi veya çocuğuyla ( eşini bilerek yazmıyorum gördüğüm kadarıyla eşler akşam yemeğinden itibaren devreye giriyor) yapacak bir progamı vardır. Hafta arasına göre giyim tarzı değişir, kahvaltı değişir uyku süresi zaten değişir. Bütün dertler bitmiştir tek dert bugün ne yapsaktır. Bütün lokantalar cafeler cumartesi gününü bekler, çoğu gece klubü cumartesi ful çeker.
Bunun yanında cumartesi çalışmak ta vardır. Hayatımda bir kış yapmak zorunda kaldım bu kadar kötü hatırladığım başka bir dönem heralde yoktur. Bütün keyif kaçar, sabah erken sonra gelip uyurum diyerek ve kendi kendini kandırarak uyanıp işe gidilir, 3-4 saat geyikle geçer sonra şaşkın bir şekilde ortada kalınır, ne cumartesi kahvaltısı edilmiştir ne uyku alınmıştır sanki yarım gün çalışılan bir gündür yaşanan.
Birde cumartesi düşmanları var biri üst katımda oturuyor ve cumartesi gününe elektrikli süpürge ile evi temizleyerek başlıyor. Öyle bir ses ki rüyalarıma inceden entegre oluyor ve ses efektli rüyalar görmeye başlıyorum. İki haftadır saat onlarda uyanıyorum bir kaç hafta daha devam ederse isyan bayrağı çekmeyi düşünüyorum.
Nedense bu insanlar beni buluyor ama adada karşı evin bahçıvanına teşekkürü borç biliyorum, beni cumartesi sabahı elektrikli testereyle palmiye budayarak uyandırarak bu tip durumlara karşı direncimi arttırdın.
Monday, December 29, 2008
Thursday, December 25, 2008
9

Arkadaşın ismi "9" bu sabah sağolsun Yom tanıştırdı. 2005 yapımı bir short animated film "9". Film oscara aday olur fakat alamaz. Ama Tim Burton'ün dikkatini çeker, ve tahminen yaratıcısı Shane Acker'e sen gel bakiyim buraya biz buna bir film çekelim der. Şimdi "9" isimli uzun sinema filmini yapıyorlar ve yönetmen de Shane Acker. Şu anda Luxembourg'da yapılıyor ve 9/9/9 tarihinde sinemalarda olacak. Short Film ve Trailer aşağıda. Short filmde içinden ampulü alınan lamba Pixar'ın sembolü olan lambayı çağrıştırdı. Oraya, gönderme yapmak amacı ile koyulmuş olabilir veya ben herşeyden değişik manalar çıkartabilen bir insan oldum.
Short Film:
Çıkacak olan filmin trailerı:
Thursday, December 18, 2008
yemek zevki
Annemin bebekken mamama şeker atmayı unutmasıyla yemek zevkim oluşmaya başlamış oldu. Mamayı şekerisiz şekersiz bitirmişim, abla görünümlü ikiz kardeşim Selin ise isyan edip mamayı yememiş ve niye yemiyor bu kız derken mama tadılmış ve şeker atılmadığı anlaşılmış. Böylece yaşamak için yediğim bebek halimle belli olmuş.
Hatırladığım kadarıyla çocukluk dönemimde sadece köfte, makarna, patates gibi yemeklerden başka hiç birşey yemedim. Balıkçıya gittiğim zamanlarda bile otomatik olarak köfte dedim. Tavuk ağzıma sokmadım. Bir rivayete göre bazen tabağımın üstünü elimle kapatıyormuşum.
Aile mesleği icabı her türlü et mamülün değerlendirildiği, kokoreçten işkembe çorbasına, baştan, kuzu paçası çorbasına kadar imal edilen bir evde, sadece köfte ve antrikotun yağsız yerlerini yemek aile fertlerinin canını sıkmıştır. Arkadaş çevresinden ise tepkilere sebep olmuştur.
En büyük eziyeti 7 sene boyunca okulun yemekhanesinde yaşadım, 7 sene boyunca hayat boyu boykot edeceğim yemekleri orda tanıdım. Pilav üstündeki parçalanmış tavuk parçaları, ekşili köfte, talaş böreği içineki et parçaları, yayla çorbası, kabak tatlısı, aşurenin üstündeki ceviz hariç her yeri...
hatırladığım nefret listesi. Halen okulun pilav günlerine Saray'da kahvaltı edip giderim ve tabağımın üstüne ellerimi koyarım ve pilav üstü tavuğa elimi sürmem.
Hatırladığım kadarıyla çocukluk dönemimde sadece köfte, makarna, patates gibi yemeklerden başka hiç birşey yemedim. Balıkçıya gittiğim zamanlarda bile otomatik olarak köfte dedim. Tavuk ağzıma sokmadım. Bir rivayete göre bazen tabağımın üstünü elimle kapatıyormuşum.
Aile mesleği icabı her türlü et mamülün değerlendirildiği, kokoreçten işkembe çorbasına, baştan, kuzu paçası çorbasına kadar imal edilen bir evde, sadece köfte ve antrikotun yağsız yerlerini yemek aile fertlerinin canını sıkmıştır. Arkadaş çevresinden ise tepkilere sebep olmuştur.
En büyük eziyeti 7 sene boyunca okulun yemekhanesinde yaşadım, 7 sene boyunca hayat boyu boykot edeceğim yemekleri orda tanıdım. Pilav üstündeki parçalanmış tavuk parçaları, ekşili köfte, talaş böreği içineki et parçaları, yayla çorbası, kabak tatlısı, aşurenin üstündeki ceviz hariç her yeri...
hatırladığım nefret listesi. Halen okulun pilav günlerine Saray'da kahvaltı edip giderim ve tabağımın üstüne ellerimi koyarım ve pilav üstü tavuğa elimi sürmem.
Thursday, December 4, 2008
Tugay Kerimoğlu
Sanırım ilk Kalli sezonuydu bir foto çıkmıştı spor gazetelerin spor sayfalarında. Oyuncu değişikliği yapılmış ve kaptanlık pazu bandı Tugay'a verilmişti. Tugay'ın şaşırmış suratını gösteriyordu foto. Tugay çok değil bir sene sonra zaten resmen kaptanlığı alacaktı ama haberi yoktu. Tugay yaşı itibariyle ve mütevaziliğinden bandın kendine gelmesine çok şaşırmıştı beklemediği bir olaydı kaptanlığın ciddiyetini biliyordu.
Yodelimin ( http://yodelblog.blogspot.com/2008/12/yukardan-aa-soldan-saa-eklinde.html ) dediği gibi bandı keşke Arda alsada aynı fotonun birde Arda versiyonunu görseydik. Neyseki bir kaç sene içinde göreceğiz.
Yodelimin ( http://yodelblog.blogspot.com/2008/12/yukardan-aa-soldan-saa-eklinde.html ) dediği gibi bandı keşke Arda alsada aynı fotonun birde Arda versiyonunu görseydik. Neyseki bir kaç sene içinde göreceğiz.
Tuesday, December 2, 2008
Thursday, November 27, 2008
Yağmur

Bu sabah iş yerine girerken yan iş yerinden her gün merdivenlerde çay içen işçilerden birine 3 senedir ilk defa selam verdim ve o da bana dönüp "ne mübarek yağıyo"dedi. Bende ona dönüp kocaman bir güldüm; zayıf noktamdan vurmuştu yağmur manyağı birine denk gelmişti.
Bundan 15-20 sene önce bir kuraklık dalgası vurmuştu Türkiye'yi. Emel Sayın'ın Yağdır Mevlam Su şarkısı çıkmıştı, devamlı yağmur duasına çıkılıyordu, hatta uçaklarla yağmur bombası diye birşey atılıyordu bulutların üstüne. Bu dönem de su kesintileri çok fazlaydı ve hatırladığım kadarıyla su tankerleriyle çevre illerden, apartmanlara su gelirdi. İnsanlar kovalarda hatta küvetlerde bile su biriktirir olmuşlardı. Hatta yazlığa giderken küvetinde su bırakılan bir evi su gölden çekilmiş ve içinde kurbağa yumurtaları varmış diye kurbağlar basmış diye hikayeler bile dolaşıyordu. O zaman ki bu su sıkıntısı içime dert olmuştu ve kurak yazdan sonra ilk yağmuru hiç unutmam. Bir bahar akşamı teyzemin evinin önünde yağmura yakalanmştık, içimdeki mutluluğu şimdi bile hatırlarım oh be kuraklık bitti demiştim.
O zamandan kalma bilinç altıma işlenmiş bir kuraklık psikolojisi var sanırım, ne zaman yağmur yağarsa oh be bereket yağıyor diye içimden geçer. Barajlar % 200 dolu olsun ben yine o eski kuraklıktan kalma su tasarufu alışkanlıklarıma devam ederim sanırım.
Gördüğüm kadarıyla küresel ısınma sebepli bu yeni kuraklık dalgasıyla insanlar yağmurun değerini daha çok bilir oldu. Yağmurlu havada taksiye bindiğim anda taksiciyle ilk sohbet konusu "yağmur" ve klasik cümle "yağsın be abi, barajlar dolsun". Doluyoda! bu sene 2007 Kasım ayına göre istanbul barajları tam iki katı dolu. Umarım muson tipi bi başladımı durmayan yağmurlar bitmez.
Bundan 15-20 sene önce bir kuraklık dalgası vurmuştu Türkiye'yi. Emel Sayın'ın Yağdır Mevlam Su şarkısı çıkmıştı, devamlı yağmur duasına çıkılıyordu, hatta uçaklarla yağmur bombası diye birşey atılıyordu bulutların üstüne. Bu dönem de su kesintileri çok fazlaydı ve hatırladığım kadarıyla su tankerleriyle çevre illerden, apartmanlara su gelirdi. İnsanlar kovalarda hatta küvetlerde bile su biriktirir olmuşlardı. Hatta yazlığa giderken küvetinde su bırakılan bir evi su gölden çekilmiş ve içinde kurbağa yumurtaları varmış diye kurbağlar basmış diye hikayeler bile dolaşıyordu. O zaman ki bu su sıkıntısı içime dert olmuştu ve kurak yazdan sonra ilk yağmuru hiç unutmam. Bir bahar akşamı teyzemin evinin önünde yağmura yakalanmştık, içimdeki mutluluğu şimdi bile hatırlarım oh be kuraklık bitti demiştim.
O zamandan kalma bilinç altıma işlenmiş bir kuraklık psikolojisi var sanırım, ne zaman yağmur yağarsa oh be bereket yağıyor diye içimden geçer. Barajlar % 200 dolu olsun ben yine o eski kuraklıktan kalma su tasarufu alışkanlıklarıma devam ederim sanırım.
Gördüğüm kadarıyla küresel ısınma sebepli bu yeni kuraklık dalgasıyla insanlar yağmurun değerini daha çok bilir oldu. Yağmurlu havada taksiye bindiğim anda taksiciyle ilk sohbet konusu "yağmur" ve klasik cümle "yağsın be abi, barajlar dolsun". Doluyoda! bu sene 2007 Kasım ayına göre istanbul barajları tam iki katı dolu. Umarım muson tipi bi başladımı durmayan yağmurlar bitmez.
Monday, November 24, 2008
Dirty Jobs with Peter Schmeichel

Evime kablo tv almama sebep olacak kadar eğlenceli bir program "Dirty Jobs with Peter Schmeichel".
Cuma akşamı Babaannemlerde oturuyorum salon çok ısındı migrenler bastı balkona çıktım lodosa yakalandım, çareyi içeri odalarda bulduğum bir 90 model generic bir tv'de buldum. Açtığım gibi yılan balıkları arasında tanıdık bir sima, Peter Schmeichel!. Ağ çekiyor, temizliyor, tekneyi suluyor, balık ayıklıyor, kesiyor vs vs... Meğersem bu bir program ve Peter'a pis işler yaptırıyorlar, o da zevkle yapıyor. Bir sonraki durak Rotterdam Liman'ında gemi motoru temizliyicileri, daha sonra Belçika'da bira fabrikası. Bütün bunlarda adamın girdiği pozisyonları yaptığı pis işleri anlatamam, hiç gocunmadan hepsini yapıyor ve bu arada biz de bira nasıl yapılır, yılan balığı sushimize girene kadar ne aşamalardan geçer, gemilerin makina daireleri nasıl temzilenir gibi bazı insanları hiç ilgilendirmeyecek ama bazı insanların aşırı dikkatini çekecek detayları öğrenmiş oluyoruz.
Muhtemelen bizim program yapımcılarının hiç aklına gelmeyecek bir program stili, biz x firarda, y ile geziyorum programlarına ve sunucularının iğrenç ingilizceleri ile eğlendirmeye çalışan sıfır yaratıcılıkla hazırlanan programlara alışığız!!
Cuma akşamı Babaannemlerde oturuyorum salon çok ısındı migrenler bastı balkona çıktım lodosa yakalandım, çareyi içeri odalarda bulduğum bir 90 model generic bir tv'de buldum. Açtığım gibi yılan balıkları arasında tanıdık bir sima, Peter Schmeichel!. Ağ çekiyor, temizliyor, tekneyi suluyor, balık ayıklıyor, kesiyor vs vs... Meğersem bu bir program ve Peter'a pis işler yaptırıyorlar, o da zevkle yapıyor. Bir sonraki durak Rotterdam Liman'ında gemi motoru temizliyicileri, daha sonra Belçika'da bira fabrikası. Bütün bunlarda adamın girdiği pozisyonları yaptığı pis işleri anlatamam, hiç gocunmadan hepsini yapıyor ve bu arada biz de bira nasıl yapılır, yılan balığı sushimize girene kadar ne aşamalardan geçer, gemilerin makina daireleri nasıl temzilenir gibi bazı insanları hiç ilgilendirmeyecek ama bazı insanların aşırı dikkatini çekecek detayları öğrenmiş oluyoruz.
Muhtemelen bizim program yapımcılarının hiç aklına gelmeyecek bir program stili, biz x firarda, y ile geziyorum programlarına ve sunucularının iğrenç ingilizceleri ile eğlendirmeye çalışan sıfır yaratıcılıkla hazırlanan programlara alışığız!!
3 Türk Filmi
Büyük olasılıkla çok uzun zaman ol(a)mayacak birşey 3 kere üst üste sinemada Türk Filmine gitmek.
1 Issız Adam; Çağan Irmak'ın çok beğendiğim bir özelliği belli duyguları çok iyi vermesi. Bu sefer çapkın yanlız erkeklerin dışarıdan ne kadar güzel gözükse de ne kadar yanlız olduğunu göstermeye çalışmış ve başarılı olmuş. İnsanın seyredince evlenesi geliyor.
2 Osmanlı Cumhuriyeti: Neden bilmem üçlüden beni en etkileyeni diyebilirim, özgür yaşayan bir insan özgürlüğünün elinden alınmasının ne demek olduğunu, özgrülük elinden gidince anlayabiliyor malesef. Bu filmde bunun millet versiyonunu gördük iyi ki Atatürk ağaçtan düşmemiş dedirtti ve son saniyesinde baya bi duygulandım sadece o hissi yaşamak için gitmeye değer bir film olarak görüyorum.
3 Mustafa : Üzerinde çok tartışılan bu belgeseli NTV x gün x saat veriyor olsa oturup başına seyretme olasılığım az, DVD olarak zaten koleksyona katıcam ama DVD'sini koyup seyretme olasılığım daha az. Sinema da seyretme olasılığım ise % 100. İyiki de gitmişim ve Atatürk'ün bilmediğim yönleri de varmış diyebiliyorum artık. Zaten biliyorduk diye birşey yok önemli olan bildiklerimizi unutmamak, unutturmamak.
Bu arada "Dağ Başını Duman Almış" marşını Atatürk'ün yazdığını da bu belgeselde öğrendim. Bundan sonra Avrupa maçlarında daha bi zevkle söylicem.
1 Issız Adam; Çağan Irmak'ın çok beğendiğim bir özelliği belli duyguları çok iyi vermesi. Bu sefer çapkın yanlız erkeklerin dışarıdan ne kadar güzel gözükse de ne kadar yanlız olduğunu göstermeye çalışmış ve başarılı olmuş. İnsanın seyredince evlenesi geliyor.
2 Osmanlı Cumhuriyeti: Neden bilmem üçlüden beni en etkileyeni diyebilirim, özgür yaşayan bir insan özgürlüğünün elinden alınmasının ne demek olduğunu, özgrülük elinden gidince anlayabiliyor malesef. Bu filmde bunun millet versiyonunu gördük iyi ki Atatürk ağaçtan düşmemiş dedirtti ve son saniyesinde baya bi duygulandım sadece o hissi yaşamak için gitmeye değer bir film olarak görüyorum.
3 Mustafa : Üzerinde çok tartışılan bu belgeseli NTV x gün x saat veriyor olsa oturup başına seyretme olasılığım az, DVD olarak zaten koleksyona katıcam ama DVD'sini koyup seyretme olasılığım daha az. Sinema da seyretme olasılığım ise % 100. İyiki de gitmişim ve Atatürk'ün bilmediğim yönleri de varmış diyebiliyorum artık. Zaten biliyorduk diye birşey yok önemli olan bildiklerimizi unutmamak, unutturmamak.
Bu arada "Dağ Başını Duman Almış" marşını Atatürk'ün yazdığını da bu belgeselde öğrendim. Bundan sonra Avrupa maçlarında daha bi zevkle söylicem.
Monday, November 17, 2008
Forma

Bir takımın forması herşeyidir. Eskiden takımın sezonda en fazla 2 forması olurdu biri de çok ekstra durumlar için diye hatırlıyorum. İşte öyle ekstra bi durumun yaşanıldığı bir maçtaki anım şöyledir: Seksenli yılların sonu pederle Ali Sami Yen'deyiz. Galatasaray - Zonguldakspor oynuyor. İlk yarı Galatasaray sahaya Zonguldakspor'un forma rengiden dolayı beyaz forma ile çıkıyor ama gereksiz çünkü Zonguldak mavi ağırlıklı formalarla. Belki o anda Galatasaray'ı beyaz forma ile görenler şaşırmış ve tribünlerden uğultular gelmişti hatırlayamıyorum. Fakat ilk yarı 0-0 bitmiş ve futbolcular soyunma odasına doğru ilerlerken Kapalı'dan gelen ses şuydu "FORMALARI DEĞİŞTİR BÜYÜK CİMBOMBOM". İkinci yarı sahaya takım sanki birinci yarı çıkıyormuşçasına koşarak Sarı-Kırmızı parçalı forma ile konfetiler arasında çıkmıştı. O güneşli günde parlayan Sarı-Kırmızı formaları hala dün gibi hatırlıyorum. Öyle bir hava gelmişti ki takıma 3 atıp maçı da almıştık. Umarım dünki forma değişikliği radikal olur bundan sonra Galatasaray ımızı parçalı formasıyla görmeye devam ederiz.
Friday, November 14, 2008
Servet'in maskesi

Dün gece sahada maskeli bir adam vardı, tabi herkes onu bir maskeli film karakterine benzetti. En klasigi Hannibal Lecter olmak üzere Batman'e kadar giden bir benzetme trafiği. Fakat ben ve Yom gibi azmedip "Farscape" seyredenlerin sayısı çok düşük olduğundan bu benzerliği az kişinin farket ettiğni tahmin ediyorum. Kim bilebilirdi ki Servet'tin Farscape'teki Scorpius hayranı olduğunu...
Monday, November 3, 2008
daddy cool - harry kewell
Bundan iki ay kadar önce Yom, Liverpool'un Harry'yi çağırışlarını bana mırıldanmıştı. Ertesi gün bir youtube araştırmasıyla olaya ikna olunca bir ay kadar beynimde çınlayan tezahüratı dün devre arasında stad DJ'nin bilerek mi bilmeden mi bilmiyorum ama Daddy cool u çalması ile artık gerçekleştiğini görmek enteresan oldu. Memlektte düğünde olmasa Yom da bu olayı canlı yaşayacaktı. Neyse başka tezahüratın doğuşunu yakalar artık.
Tuesday, October 28, 2008
Digiturk Guide
Digiturk çıktığından beri kullandığım bir alet. Kumandasındaki guide tuşu ise çıktığından beri kullanmadığım bir tuş. Hatta kim kullanır bunu diye çok düşündüm. Fakat gel gör ki bu tuşun fanatikleri varmış. Denika'nın televizyon açma ritüelinde sondan birinci hamle bu tuşa basmak. Televizyon aç, Digiturk aç, "guide"'a bas, seyredilecek şeyi işaretle ve back tuşu ile normale dön. Evlerindeki Doğu Alman güllecileri görünümlü yardımcı hanım hariç herkes bu ritüeli izlemekte. Televizyonuna Digiturk bağlı olsa belki o da haberdar olurdu bu büyülü tuştan. Tahminimce yeni Digiturk çıktığı gün bu evde bayram yaşandı. Mavi ekranlı, hantal, açıkken hangi kanalda durduğu belli olmayan bir guide'dan hızlı ve açık olduğu kanalı kısmen kaplayan guide'a geçiş. TRT 2'nin açılması gibi bir his olmalı. Fakat ailenin bilmediği sadece Denika'nın bildiği birsey var bir üst model Digiturk. İnanılmaz bir icad, artık guide'ın köşesinde küçük bir ekran çıkıyor ve kanal ordan takip edilebiliyor. Böylece artık guidedan hiç çıkmaya gerek kalmıyor. Kim nasıl düşünmüşse tebrik ediyorum bu icadı!
Thursday, October 16, 2008
SAL Turizm
Başkanının soyunun Levi Strauss Company'ye kadar uzandığı rivayet edilen bir çekirdek aile kuruluşu olan SAL turizimin amacı tayfasına en yeni en trip en bilinmedik deneyimler yaşatmaktır. Bunun için çok büyük bir ekip çalışması yapan bu kuruluş bütün hafta boyunca, istanbul life olsun, atlas olsun bütün gezi ile ilgili yayınları takip etmektedir. Daha sonra gidilecek mekanlara heyetler göndererek mekanın kilit şef veya müdürleri öğrenilmektedir. Grubumuz biraz kararsız olduğundan bir mekana minimum 2 veya 3 denemede gidileceğinden ve gelen kişi sayısı son ana kadar 4 ile 44 arası değiştiğinden başkanımız bu şeflerle günde en az 3 kere konuşmak kaydıyla samimiyetini geliştirir. Bu doğal olmayan yollardan gelişen samimiyet başkanımıza hürmeti katbe kat arttırmaktadır. Bu samimiyet daha sonra hesap evresine gelindiğinde başkanımızın " 40 yıllık müşteriyiz tavırları" almasına yardım edecek, peşin-öğrenci arası bir indirim almasına kadar uzanacaktır.
Wednesday, October 15, 2008
smokey

Son bir kaç aydır "zuzu" sayesinde gelişen kedi aşkım, önce octopus'un iran kedisi daha sonra, lupita'nın ailesinin efsane köpek chancey i kaybetmelerinden sonra hayvan sevgisini hala içlerinden atmadıklarını gösterircesine ne pahasına olursa olsun scottish bend "smokey" i almalarıyla daha da alevlendi. Hatta ilk yavrusuna resmi olarak talip oldum. Resmi olarak talip olup smokey ile resmimi facebook profile resmi yapınca, görenler ya gaysin diye yorum yazar oldular yada telefon açıp aldınmı kediyi dediler. Hatta lupita'nın bazı arkadasları bile kediyi benim sanıp lupita tarafından kandırldıklarını sandılar. Bu kadar olay üzerine artık Smokey' ye eş arar duruma geldim, forum forum gezip scotish kedisini çiftleştirmek isteyen kedi severler arıyorum. ilgililere duyurulur
Subscribe to:
Posts (Atom)